30 Haziran 2011 Perşembe

Dinle-ndir Ruhunu

Bir tını işitirsin bir yerlerden. O an  işler içinde bir yerlere.

Bir tını gelir önden, örter geriden geleni. Dinlendirir ruhunu, alır götürür bilmediğin diyarlara. Dalarsın düşüncelere, yormadan kendini. Neden bilmem bir ferahlık hissedersin, acayip bir  tebessüm oturur ifadene anlam veremezsin.

Ardından sözler gelir ama duymazsın onları, önemsemezsin. Ne dediği değil, ne hissettirdiğidir önemli olan o an. Neycedir, ne der, kime der, kime ne?
Kaybolup gitmişsindir sen zaten melodide. Önemli olan budur. Gerisi hikaye.





Ve işte beni, bana sormadan alıp götüren bir melodi. Lena chamamyan 'dan - Cha'am. Dili Arapça, ne anlattığına dair en ufak fikrim yok. İşin aslı araştırmadımda. Bozmak istemedim bende uyandırdıklarını. Bana has kalsınlar istedim. Daha ilk anda "dinle-ndir ruhunu " dedi. Dinle-dim onu.
Neden bilmem sevdimde.



25 Haziran 2011 Cumartesi

"Ben Sadece Ben Olmak İstiyorum" derdi

der ve "Ayrılık şarkısı"nı söyler sonunda Kazım. 

Öncesinde daha nicelerini söyler. Her biri ayrı değerli , her biri ayrı derya.
Ama öyle bir tane söyler ki işte o Kazım'dır.
 33 yıllık yaşantısının özetidir.
Kısaca;

"BEN" dir.

Aslında üç mısraya sığdırır kendisini bu şarkıda ve der ki ;
 
...
Yaşamak istiyorum sadece
Kendi savaşlarım uğrunda
Ben sadece ben olmak istiyorum
... 





Baba ben yıkıcıyım ama
Kendini bilmez değilim
Yaşamak istiyorum sadece
Kendi savaşlarım uğrunda
Ben sadece ben olmak istiyorum

Işık hızıyla geçen zamanı
Yaşamak belki de çok zor
Korkuyorum ben geçmişten
Korkuyorum gelecekten

...
"Kendisi olabilmiş " yüreği güzel insan, rahmetler ola.

18 Haziran 2011 Cumartesi

LYS zedeler için söyler bu kez Bob Amca

Hayallere giden yolun ikinci aşaması var bugün. Şu saatlerde ter döküyor binlerce genç beyin matematik- geometri sınavında. Yıl boyunca çok yoruldular ve bir o kadar da üzüldüler. Kopyaydı, sehvendi, kaybolduydu, yüzüktü ,anahtardı, küpeydi, kıldı tüydü derken çok yıprandılar. Kolay değil hayatlarının geri kalanına nasıl şekil vereceklerine dair önemli adımlar atıyorlar. Bir soruyla binlerin önüne geçmek ya da hayallere bir "adiyos" çakmak.  Onlar için durum bu.



 Peki ya biz tuzu kurular için nedir durum? Şunu yap, şundan uzak dur, aman heyecan yapma, çok su içme, yapamadığına takılma, gözetmenin saçma espirilerini duyma vs.  şeklinde çeşitli önerilerde bulunuyoruz oturduğumuz yerden. Dinliyorlar mı? Tabiki hayır. :) Çünkü hepsi hedefe kilitlenmiş durumda. Ne dersek diyelim duvarlarından çarparak bize dönüyor.

Bizim sözlerimizin yapamadığını Bob Marley yapabilir mi? Sızabilir mi  o kalın duvarların arasından ve onlara tüm ahengiyle "don't worry, be happy" diyebilir mi?

Bir ümit. Entel büyüklerimizin dediği gibi yapıp "Biz evrene yollayalımda dileğimizi o nasıl biliyorsa öyle yapsın". :)

11 Haziran 2011 Cumartesi

Sonunu Düşünen Kahraman Olamaz

"Sonunu Düşünen Kahraman Olamaz!"  böyle söylemişti ünlü Türk düşünür Polat Alemdar.

 Doğru söylemiş aslında. Siz hangi masalda hikayenin kahramanının sonunu düşünerek hareket ettiğini gördünüz. Onlar düşünmediler anı yaşadılar ve kahraman oldular. Peki, ya sonra? Hiç düşündünüz mü "onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine" sözünün sonrasında acaba halleri nicedir diye?

İşte Dina Goldstein  bunu düşünmüş ve ilginç sonuçlara varmış.






Ve bence kuvvetle muhtemel ve en can alıcı sonlar.  :)

 



6 Haziran 2011 Pazartesi

Bir Duru Ses :Erdem Ergün

 Millet olarak iki, üç hatta daha fazla farklı öğeyi bir arada bulunduran şeyleri severiz. Üçü bir arada kahve, komple bir cep telefonu, herşey dahil tatil, fıstıklı dondurmalı künefe, gökkuşağı vs.  :) Örnekleri dilediğimizce arttırabiliriz.

Bugün tam da bu konuya istinaden bir sesi örnek vereceğim. Kendisini, kalbe usulca dokunan sesini radyo dinlerken tanıdım. Önce "aa Nev yeni albüm çıkarmış" diye sevinirken birden "yaa bir dk Nev değil ki, Hayko'yu da andırıyor sanki ama o da değil. Ama tarz aynı Erkan Oğur. Kim ki?" karambolüne düştüm. Yalnızca biri değildi hepsini barındıran bir tek kişiydi. Bir nevi üçü bir aradaydı.

Öğrendim ki aslında o  "Erdem Ergün"di. Duru, yormayan, alıp götüren bir tınısı var. Dinlettiriyor kendini. Sıkılıpta değiştiresiniz gelmiyor. Yani en azından benim gelmedi. Tüm albümü hiç durdurmadan dinledim, dinliyorum. Belkide kendisini dinletmesinin nedeni herhangi bir kaygı taşımaması. Sadece kendini anlatmasıdır. Velhasıl kelam samimiyetine inandığım herkesi sevdiğim gibi sevdim Erdem Ergün'i.

Albümünün adı "Yek Ahenk",video "Alma Ahımı" şarkısına ait. Diğer parçalarını fizy adresinden dinleyebilir(sin)iz. :)

5 Haziran 2011 Pazar

Pürüz İnsan Modeli Devam Eder

" Düğün günü kapıdan çıkarken elbisesinin tokası düşen insansın sen..."

Kardeşimin  pürüzlü hayatıma dair yaptığı yorumdur efendim.

Aylardır yazdığım her yazıda bir sorun çıkarak yarım kalmasının, yaptığım her işi çifte yapmamın, metroyu saniyelerle kaçırmamın, hatta özene bezene aldığım kitabın 17 sayfasının hatalı çıkmasının özetidir bu cümle. Kısaca "ben"dir. 

Aldığım çileler hep düğümlüdür  mesela. Mesela hiç yeşil ışıkta geçemem hep takılırım  kırmızıya. İnternette bakmam gereken acil bir şey varsa o an gider mesala ya da kitleniverir bilgisayar.

Öyledir işte. Vardır mutlaka bir pürüzüm. Başak burcu olmanın getirdiği detaycılıktandır belki hepsi. Ya da yanlış seçimlerimin diyetidir.

Aylardır günlerimiz ligarba tadında geçiyor. Ne acı ne tatlı. Bir mayhoş.
En olgun ligarbaya ulaşmak kadar çetrefilli.  Bu bile belkide yanlış seçim. Ligarba şimdilerde birçok yerde hazır satılıyor. Ama tercih dalından, en güzelini yeme isteğinden yana olunca dikenleri acıtıyor, kanatıyor ya sabır çektiriyor. Durup düşünmeye sevk ediyor. "Yahu neden zor olanı? Bak kestirmesi var nedir zorun yani?"
 Denizin bile dalgalı olanını severken tabakta önüne gelen ligarbanın ne kıymeti var ki  deyip yine yeniden işe koyuluyoruz kaldığımız yerden.


Hayrolsun.


Not: Görsel sırf görsel olsun, ayrıca pürüze örnek olsun düşüncesiyle eklenmiştir . :)