2 Eylül 2010 Perşembe

Yemeğin salçalısı makbul-müş

Efenim  sen tut Kaçkarların doruklarından kopup Torosların eteğine yerleş.
Toprağına hasret kal.
Vuslat özlemi çek.
Sonrada olduğun yerin
Huyunu suyunu benimse sonra da geriye döneme.
Vaziyetimiz budur.

Salça nedir bilmeyen genlere sahipken salçasız yemek yiyemez olduk iyi mi?

Şunun şurası salçayla hele de biber salçasıyla olan tanışıklığımız yirmi senelik bir zaman. Pek uzun sayılmaz. Sonuçta yemek kültürü öyle kolay edinilen bir olgu değil. Yılların alışkanlığı, vücudun adaptasyonu vs. bir sürü şeysi var.
Ama bizde süreç o kadar hızlı ilerlemişki artık biber salçası bir kültürden öte bir parçamız olmuş. Düşünün ki domates salçası bile kesmez oldu yemeklerde. Hele salçasız yemek. Aman Allah'ım düşüncesi bile korkunç. Ne öyle beyaz beyaz.

Yemek dediğin kıpkırmızı olur. "Beni yeeeee, beni yeeee" diye gözünün içine bakar.

Bu durumu test ettik onayladık efendim. Genlerimizin ilk haline ithafen salçasız bir yemek yapalım dedik.Özendik bezendik yaptık birşeyler.İftara hazır eyledik. Ezan okundu ,çorbalar içildi sıra geldi mi salçasız şaheserimize. Neyse, koyduk tabaklarımıza. O da ne? Kimse elini bile sürmez. Öyle melül melül bakışır yemekle. İlk şok atlatılır, bakışlar diğer nimetlere çevrilir. Ve o bakışlar bir daha tabaklardaki salçasız yemekcaza çevrilmez.

Yapanın içi burkulur. "Burda da mı renk ayrı mı" der. "Sofrada da mı ?"
Sonra kabullenir. "Alışmış kudurmuştan beterdir" diye mırıldanır içten içe.
Toplar tenceresini tabağını, döner mutfağına.

Velhasıl kelam.
Huzurlu sofralar için,
Yemeğin salçalısı makbul- müş.

:)