21 Eylül 2010 Salı

Bir Elif Miktarı


Bir elif miktarı mesafede durmak

Hissedebildiğince,

Bir elif miktarı nefes almak

Alabildiğince,

Bir elif miktarı bakmak

Görebildiğince,

Bir elif miktarı uzatmak anı

Doyabildiğince,

Bir elif miktarı yaşamak hayatı

Dilediğince...

Elif olmak

Bir miktarına sahip olmak

Bir elif miktarı olmak...


Not: Görsel vakti zamanında nette gezinirken bilgisayara kaydedilmiş. Kimindir bilmiyorum. :)


17 Eylül 2010 Cuma

Karmakarışık

17 Eylül 1961
Tam 49 yıl önce bugün.

Bir ülke başbakanını ve iki bakanını astı.
Kaos sürecinin (!) çözümü dar ağacında aradı.
Adalet ölümden yana tecelli etti.
Cellad gözünü bile kırpmadı.
Çamaşır asarcasına üç bedeni yağlı urgana astı.

Tıpkı kendisinden 11 yıl sonra aynı ağaca çıkacak olan Deniz gibi, Yusuf gibi, Hüseyin gibi...
Bir ülke kendi değerlerini kaosa kurban verdi.
Bir ülke kendi değerlerini darbelere yem etti.

Karışığız. Karmakarışık.

Sen gelde
Böylesine hazin bir günde ilk nefesini aldığına üzüntü duyma .
Sen gelde
"İyi ki" diyemeden "keşke" demek zorunda kalma.

Velhasıl kelam;

Karışığım. Karmakarışık.

16 Eylül 2010 Perşembe

Fanisin Dünya

Yalansın Dünya
Fanisin.
Anlıksın.
Bir varsın.
Bir yok.


Sana kapılmış pervane gibi dönüyoruz seninle beraber.
Dönüyoruz, dönüyoruz, dönüyoruz...
Hem de öyle bir dönüyoruz ki eteklerinde
Kendimizden geçiyoruz, unutuyoruz dünümüzü.
Acılarımızı, yaşanmışlıklarımızı.
Bir anlığına, sadece bir anlığına mutlu oluyoruz.
Ama sen onu bile çok görüp sarsıyorsun her birimizi.
Elinde tuttuğun balyozu kafamıza indirmek için tebessüm etmemizi bekliyorsun.
"Hop kendine gel" deyi veriyorsun aniden.

Ne güzel dönüyorduk , ne oldu?
Sersemliyoruz bu ani çıkışın karşısında , afallıyoruz. Anlam veremiyoruz.
Sonra yeniden hatırlayıveriyoruz ne büyük yalan olduğunu.
 Aslında "yok" olduğunu.
"Gerçeğe" yol alanı fark edice.

Düğümleniveriyor boğazımızda bir şeyler.
Ne ses çıkıyor, ne de seda.
Balyozun yine ensemizde.

Masmavi gökyüzüne bakan başlarımızı, bordo toprağına döndürmeyi yine başarıyorsun.
Yine içimizden en iyisini seçerek.Yine en hak etmeyeni.

Sırayla değil bu iş biliyorum, nefes sayısıyla.
Rabbimin layık gördüğü kadarıyla.
Yine en çok hakedene tek bir fazla nefes aldırmadan koydun yola.
Geride kalıp nefes alanlara aldığı nefesleri haram edercesine.
Yine.

Tek teselli bir gün aynı köşkün bahçesinde yine beraberce dönebilme ümidi.
Hiç bitmeyecek olan gerçeklikte.

***
Anonim bir türküdür "Vay Dünya"
Ali Ekber Çiçek' de güzel yorumlamıştır.

Der ki sözlerinde;

"Vay dünya dünya fanisin dünya

Vay dünya dünya yalansın dünya
Can ile cananı alansın dünya
Aşk ile pervane dönersin dünya"


Vay Dünya - Ali Ekber Çiçek


***
Mavi gözlü dev adam, selam söyle yüreğimin diğer yarısına, gençliğime, sebeb-i varlığıma.
Dualarımız, yüreklerimiz sizinle.
Rahmet ola.

13 Eylül 2010 Pazartesi

O N İ K İ E Y L Ü L i k i b i n o n T R A V M A T İ K S O N

Eylül.
En sevdiğim.
Rengarenk, ılıman bir o kadar yaşanabilir.
Yeri doldurulamayacak mutlulukların,
Bir o kadar acının ayı.

O n İ k i E y l ü l

Bir mihenk taşı.
Otuz yıl önce de öyleydi.
Bugün de.

Bir bütün;

Önce bölündü.
Parçalardan  biri diğerini sokacak foseptik aradı, diğeri birinden anlayış.
Sonra çarpıldı.
Durmayan -durdurulamayan- "Dur"ant'ın rüzgarıyla.
Daha sonra toplandı.
Dev yüreklerin etrafında. Bütünlüğünü hatırladı. Yeniden kenetlendi.
En son çıkardı.
Zor olsa da (U)mutsuzluğundan mutluluğu.

Hayat bir matematik problemi.
Çözüm;
Sırasıyla dört işlem.
Kısa, net.
Böl, çarp, topla, çıkart.
Özetle tarihin tekerrürü.
Yani
12 + yetmiş milyon küsür yürek için
 o n i k i e y l ü l  i k i b i n o n
Yine
T r a v m a t i k s o n.

10 Eylül 2010 Cuma

Bugün Bayram!!!

Bugün bayram. 

Öncesi;


 tatlı tatlı telaşlanmaca,
birazcık hüzünlenmece.

 
Kendisi;

Susmayan kapılara koşturmaca
şekelik doldurmaca,
tatlıyla beraber parmakları yemece,
sohbete doymaca, doyurtmaca
...
Giyinmece süslenmece, anıları tazelemece,
gözleri doldurmaca, boşaltmaca
hasret gidermece
 

bir avuç şekerle dünya güzellerini mutlu etmece.

Gezmece, tozmaca, eğlenmece
yüreği ağızlara getirmece
rengarenk bir dünyada kendinden geçmece.

Sonrası;


                             

mutluluğu yansıtmaca.


Kutlu ola, şen ola!
Tekrarı seneye yine nasip ola.




6 Eylül 2010 Pazartesi

Plan yapma plan

Hani çok meşhur bir söz var.

"Hayat sen planlar yaparken başına gelenlerdir."

Kimin sözüdür, ne zaman söylenmiştir bilinmez.

Bu sözün ışığında bende diyorum ki;

"Nasipsiz dayak bile yenmezken plan yapmak sadece zaman kaybıdır."

:)

2 Eylül 2010 Perşembe

Yemeğin salçalısı makbul-müş

Efenim  sen tut Kaçkarların doruklarından kopup Torosların eteğine yerleş.
Toprağına hasret kal.
Vuslat özlemi çek.
Sonrada olduğun yerin
Huyunu suyunu benimse sonra da geriye döneme.
Vaziyetimiz budur.

Salça nedir bilmeyen genlere sahipken salçasız yemek yiyemez olduk iyi mi?

Şunun şurası salçayla hele de biber salçasıyla olan tanışıklığımız yirmi senelik bir zaman. Pek uzun sayılmaz. Sonuçta yemek kültürü öyle kolay edinilen bir olgu değil. Yılların alışkanlığı, vücudun adaptasyonu vs. bir sürü şeysi var.
Ama bizde süreç o kadar hızlı ilerlemişki artık biber salçası bir kültürden öte bir parçamız olmuş. Düşünün ki domates salçası bile kesmez oldu yemeklerde. Hele salçasız yemek. Aman Allah'ım düşüncesi bile korkunç. Ne öyle beyaz beyaz.

Yemek dediğin kıpkırmızı olur. "Beni yeeeee, beni yeeee" diye gözünün içine bakar.

Bu durumu test ettik onayladık efendim. Genlerimizin ilk haline ithafen salçasız bir yemek yapalım dedik.Özendik bezendik yaptık birşeyler.İftara hazır eyledik. Ezan okundu ,çorbalar içildi sıra geldi mi salçasız şaheserimize. Neyse, koyduk tabaklarımıza. O da ne? Kimse elini bile sürmez. Öyle melül melül bakışır yemekle. İlk şok atlatılır, bakışlar diğer nimetlere çevrilir. Ve o bakışlar bir daha tabaklardaki salçasız yemekcaza çevrilmez.

Yapanın içi burkulur. "Burda da mı renk ayrı mı" der. "Sofrada da mı ?"
Sonra kabullenir. "Alışmış kudurmuştan beterdir" diye mırıldanır içten içe.
Toplar tenceresini tabağını, döner mutfağına.

Velhasıl kelam.
Huzurlu sofralar için,
Yemeğin salçalısı makbul- müş.

:)