11 Ekim 2010 Pazartesi

"Tık Tık" Ses Geldi Yine Kapıdan. Duydunuz mu?

Bir gurup insan, sürekli bir kapının önünde dolanır durur canım memleketimde. Gide gele aşındırmışlardır kapının önünü. Öyle ki az daha yürüseler milat öncesi kapılara inmeleri an meselesi.
Kapının ardında diğerleri. (U)Mutsuzlar.

Kapının önünde bekleşenler  içeri girmek için çareler düşünürler, allem ederler kullem ederler susuz deveyi kırk günlük yoldan su içirip getirirler, üstüne hendekten ceylan gibi sektirirler. Lakin gelin görün ki içeri girmek için çare bulamazlar. Hepsi içeri girmek istiyor. Evet. Ama  yapabildikleri -yaptıkları- yalnızca birbirlerinin sırtına çıkıp  kapı deliğinden içeri bakmak, delikten görebildiklerini "söylemek"  ve kapıya bir iki tıklatıp kaçmak.

(Bir iki tık deyip geçmemek gerek aslında. Zamanlaması o kadar ilginçtir ki .Bekleşir bekleşirlerde hep önemli olaylar arefesinde "tık"latıverirler. Her tıkın sonunda hep tok bir yumruk iner ya tepemize, neyse...) 

Her "tık" sesinde yürekler ağıza gelir, hadi bu kez çözülsün şu prangalar  denir.Bir ümit yeşerir. Ama kapı açılıp önüne bakıldığında ardındakiler için sonuç yine hüsrandır, yine hayal kırıklığı.
Yoktur kimse. Oyun heveslisi bir iki UFAK , YARAMAZ yine oyun etmiştir. Yine ortalığı bulandırıp, kısmıştır bir köşede.

Canım ülkemde farklı zaman aralıklarında o"tık" sesi yine duyulur. Bir tık derken, iki tık derken bakmışız alakalı alakasız herkes görüş beyan eder, herkes aklına düşeni paylaşır, kısacası ağzı olan konuşur olmuş.O kadar çok konuşulmuş, o kadar boş konuşulmuştur ki kapının ardındakileri kısıtlayan alanın gitgide nasıl genişlediğini, duvarların daha da yükseldiğini fark etmemiş boş sözlülerin boş bakan gözleri. 

Durum hala aynı.
Her boş söz çözümden öte çözümsüzlüğe bir tuğla. Eylemsizlik harç. E duvar örmeye pek meraklı "ufaklıklarda" var. Daha ne ister ki saman altı su yürütenler?

***

"Tık tık"...,"Tık tık..."
Sizde duydunuz mu, yine bir ses geldi kapıdan.

***