Yaban mersini. Kendisiyle tanışıklığımız Sincan kayanın doruklarına ulaşma çabalarımıza dayanır.Küçücük bedenlerimizi vakfettiğimiz günlere... Binbir derde devadır minicik mor taneleri.Mayhoşumsu tadıyla dudaklarını büzüştürür insanın.Bir tane,iki tane derken bakmışsın ki yüzlercesi terki diyar eylemiş.Doyumsuzdur... Peki neden ligarba? Söz uçar yazı kalır ya. Ligarba tadındaki yaşamdan anların, düşüncelerin,faaliyetlerin, yaşanılanların uçup gitmemesi için ...
31 Ekim 2010 Pazar
Osman mı, Çiko mu? Çiko mu Osman mı?
Osman'ı tanımayan kalmamıştır herhalde. Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinin kahramanı. Her bölümde bakışlarıyla biraz daha içimizi ezen küçük uşak.
Ne zaman Osman'ın gözünde yaş görsem aklıma Burhan'ın Çiko'su geliyor. Nasılda benziyorlar yahu.
Eğer ki Avrupa Yakası, Öyle bir Geçer Zaman Ki'den sonra yayınlanmış olsaydı Çiko'nun yerine Osman'ın fotoğrafını asarlardı Burhan'ın duvarına. Eminim!
Ne farkederdi ki?
İkiside masum bakışlı,
İkiside hayatın yükünü tek damlaya sığdırmış,
İkiside sevimli...
Ha Osman ha Çiko.
Aslında yoklar ama aslında çok şey anlatıyorlar.
29 Ekim 2010 Cuma
Disipline girebilme çabalarım - Kendime ödev
Hamsi ~~Karalahana ~~ Keşan ~~Komar çiçeği ~~Zifin çiçeği ~~Kuymak ~~ Kurut ~~Karayemiş Mısır ~~Kızıl Ağaç ~~ Erkan Ocaklı ~~Yaylalar ~~Dipsiz göl ~~ Bordo ~~ Mavi ~~Şimal ~~Efteri
...
Ve daha niceleri.
Mutlaka kayıt altına alınmalı "ligarba günlüklerinde".
Değer verdiklerimi mutlaka tanımlamalıyım kendimce. Ne biliyorum, nelerini bilmiyorum öğrenmeliyim. Sevdiklerimi yaşamalıyım içten içe. Pilimi şarj etmeliyim.
Kendime ödev veriyorum.
Araştırılacak, araştır!
Yazılacak, yaz!
(Kendi kendimi disipline etme çabalarımdır, mazur görüle!)
***
Madem ufacık bir girizgah yaptık, Fuat Saka'nın "HAMSİYE" şarkısı ile devam edelim ve hem hamsiyi hem de soyağacını şöyle kısaca tanıyalım.
HAMSİYE
Kaptan dedi uşaklar
Cıkayiriz hamsiye
Yalandı ki felekler
Kaysin takalar suya
Toplayın kalamari
Gidelum siya siya
Yoroz açıklarında
Hamsi küçük bir baluk
Sakın ha aldanmayin
Soyu çok kalabaluk
Yan gözüyle bakmayun
Ablasi barbunyadur
Dudaklari kırmızi
Ağbisi vuran baluk
Görmesin ikimizi
Hamsi anasi tirsi
Bubasi da kefaldur
Dere ağızlarında
Nöbet tutan çakaldur
Teyzesi mezgit olur
Enitesi istavrit
Hamsiye bacanaktur
Alacali izmarit
Hamsinin görümcesi
Mercan ile karagöz
Kayaların dibinde
Oynaşır iki dansöz
Hamsinin dayısı
Torik derler adına
Hansi gelin olanda da
Kaynanasi kofana
Orkinas kaynatasi
Yunus anneannesi
Uskumru da hamsinin
Olur bizde kumasi
Dedesi olur mersin
Tondur büyükbabasi
Alabaluk hamsinun
Dereden akrabasi
Hamsinun azmanina
Bizde derler balina
Köpekbalığı deriz
Suda havlayanına
Vuran hamsiye denur
Bizde çekiç balığı
Bıçak taşıyan hamsi
Olur kılıç balığı
Kız hamsiye hamsiye
Türkini diyecegum
çok da severum seni
Uy nasil yiyecegum
Sözler: Fuat Saka
Yorum: Fuat Saka
***
Aklıma gelmişken;
Doğu Karadeniz'de yapılmaya çalışılan katliam sebebi HES'lere HAYIR!
Ormanlarımıza, derelerimize, kırmızı benekli alabalıklarımıza dokunulmasına HAYIR!
Gözgöre göre cinayetlere HAYIR!
...
Ve daha niceleri.
Mutlaka kayıt altına alınmalı "ligarba günlüklerinde".
Değer verdiklerimi mutlaka tanımlamalıyım kendimce. Ne biliyorum, nelerini bilmiyorum öğrenmeliyim. Sevdiklerimi yaşamalıyım içten içe. Pilimi şarj etmeliyim.
Kendime ödev veriyorum.
Araştırılacak, araştır!
Yazılacak, yaz!
(Kendi kendimi disipline etme çabalarımdır, mazur görüle!)
***
Madem ufacık bir girizgah yaptık, Fuat Saka'nın "HAMSİYE" şarkısı ile devam edelim ve hem hamsiyi hem de soyağacını şöyle kısaca tanıyalım.
HAMSİYE
Kaptan dedi uşaklar
Cıkayiriz hamsiye
Yalandı ki felekler
Kaysin takalar suya
Toplayın kalamari
Gidelum siya siya
Yoroz açıklarında
Hamsi küçük bir baluk
Sakın ha aldanmayin
Soyu çok kalabaluk
Yan gözüyle bakmayun
Ablasi barbunyadur
Dudaklari kırmızi
Ağbisi vuran baluk
Görmesin ikimizi
Hamsi anasi tirsi
Bubasi da kefaldur
Dere ağızlarında
Nöbet tutan çakaldur
Teyzesi mezgit olur
Enitesi istavrit
Hamsiye bacanaktur
Alacali izmarit
Hamsinin görümcesi
Mercan ile karagöz
Kayaların dibinde
Oynaşır iki dansöz
Hamsinin dayısı
Torik derler adına
Hansi gelin olanda da
Kaynanasi kofana
Orkinas kaynatasi
Yunus anneannesi
Uskumru da hamsinin
Olur bizde kumasi
Dedesi olur mersin
Tondur büyükbabasi
Alabaluk hamsinun
Dereden akrabasi
Hamsinun azmanina
Bizde derler balina
Köpekbalığı deriz
Suda havlayanına
Vuran hamsiye denur
Bizde çekiç balığı
Bıçak taşıyan hamsi
Olur kılıç balığı
Kız hamsiye hamsiye
Türkini diyecegum
çok da severum seni
Uy nasil yiyecegum
Sözler: Fuat Saka
Yorum: Fuat Saka
***
Aklıma gelmişken;
Doğu Karadeniz'de yapılmaya çalışılan katliam sebebi HES'lere HAYIR!
Ormanlarımıza, derelerimize, kırmızı benekli alabalıklarımıza dokunulmasına HAYIR!
Gözgöre göre cinayetlere HAYIR!
1ve 2 numaralı fotoğrafların kaynağı burada.
24 Ekim 2010 Pazar
Limon, Lemon, Zitrone, лимон, 레몬
Bir sonbahar pazarı ne yapılabilir?
Pazara gidilir, bir kilo limon alınır.
Limonlardan bi güzel limonata yapılır.
Belkide miis kokulu bir kek ...
Kekimiz pişince ne payarız peki?
Kekimizi, limonatamızı alır çıkarız balkonumuza, sere serpe güneşin altında uzanırız sedirimize.
Açarız kitabımızı;
Fonda Mustafa ceceli'nin Limon Çiçekleri ...
Güneş yok mu oralarda, alternatifimiz çok.
İster DVD 'den ister online ( :) ) Eran Riklis'in
O da mı açmaz?
Bunalım mı takılmak istiyoruz bu sonbahar pazarında, o zaman
Fool's Garden'dan Lemon Tree için hazırlanan şu eğlenceli ,sevimli görüntülerle kendimizi hülyara bırakıyoruz efendim.
Videonun tamamına buradan ulaşabilirsiniz;
Hayırlı pazarlar Dünya...
:)
23 Ekim 2010 Cumartesi
Hüsran
TDK, "Beklenilen şeyin elde edilememesi yüzünden duyulan acı, batkı" şeklinde açıklar hüsranı.
Benim için an itibariyle bin bir emek verek yaptığım böreğin istediğim gibi olmamasıdır.
Acım büyük, hayallerim yıkık, karnım aç...
Her hüsrandan bir ders çıkarmayı adet edinmiş idik. Bu kez ki dersimiz; baklavalık hazır yufkadan börek yaparken çok yağ kullanma. Hamur çekmiyormuş anacım.
Unutma!
Benim için an itibariyle bin bir emek verek yaptığım böreğin istediğim gibi olmamasıdır.
Acım büyük, hayallerim yıkık, karnım aç...
Her hüsrandan bir ders çıkarmayı adet edinmiş idik. Bu kez ki dersimiz; baklavalık hazır yufkadan börek yaparken çok yağ kullanma. Hamur çekmiyormuş anacım.
Unutma!
***
Etiketler:
hayata dair,
yemeye dair
22 Ekim 2010 Cuma
Severim Söylenen Söze Söz Söylemeyi
"Geriye dönüp baktığımda en büyük hatam çocukluk edip büyümek olmuş."
Hatalarımdan ders almayı bir türlü öğrenemedim, hala büyüyorum.
***
"Anlattığın kadar değil anlaşıldığın kadarsın."
Bundandır ki gözümde insanlığın önemli bir kısmı aslında kurbağa Kermit kadar.
***
"Kapitalizumun seni vadalamasina, Fortislemesine izin verma. Uyanuk ol, bol bol hamsi ye... Fosfori eksuk etma... " Laz Marks emice
Hamsi partimizin bugünlerde ki teması "kapitalizmin bonusu et kıtlığı."
***
"Biz yemeyi severiz."
Damak zevkimiz gelişmiştir.Özellikle birbirimizi yemekten aldığımız tad her zaman damağımızdadır.
***
"Evlenmeden önce gözlerini dört aç. Evlendikten sonra yarı yarıya kıs."
Zaten yorgunluktan bir daha tam açılamayacak. Kolay değil koca evi çekip çevirmek.
***
Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir.
Bknz: Ülke gündemi...
***
"Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir,
tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir."
Teo ne çatı ama Toraman'a öyleee. Paşam Eline sağlık. Uslanmayı bilmeyene çakmak gerekir!
***
"Kayar Kapak"
Bknz: Köln -Dortmund maçı sırasında Türkiye-Almanya maçına ithafen eliyle "3" işareti yapan Podolski'ye maçın son dakikalarında attığı golle cevap verip çimlerde kayarak kapağın en hasını takan Nuri Şahin.
"Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir,
tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir."
Teo ne çatı ama Toraman'a öyleee. Paşam Eline sağlık. Uslanmayı bilmeyene çakmak gerekir!
***
"Kayar Kapak"
Bknz: Köln -Dortmund maçı sırasında Türkiye-Almanya maçına ithafen eliyle "3" işareti yapan Podolski'ye maçın son dakikalarında attığı golle cevap verip çimlerde kayarak kapağın en hasını takan Nuri Şahin.
Fotoğraf: Atilla Alp Bölükbaşı, Artvin, 2010
11 Ekim 2010 Pazartesi
"Tık Tık" Ses Geldi Yine Kapıdan. Duydunuz mu?
Bir gurup insan, sürekli bir kapının önünde dolanır durur canım memleketimde. Gide gele aşındırmışlardır kapının önünü. Öyle ki az daha yürüseler milat öncesi kapılara inmeleri an meselesi.
Kapının ardında diğerleri. (U)Mutsuzlar.
Her "tık" sesinde yürekler ağıza gelir, hadi bu kez çözülsün şu prangalar denir.Bir ümit yeşerir. Ama kapı açılıp önüne bakıldığında ardındakiler için sonuç yine hüsrandır, yine hayal kırıklığı.
Yoktur kimse. Oyun heveslisi bir iki UFAK , YARAMAZ yine oyun etmiştir. Yine ortalığı bulandırıp, kısmıştır bir köşede.
Durum hala aynı.
"Tık tık"...,"Tık tık..."
Sizde duydunuz mu, yine bir ses geldi kapıdan.
Kapının ardında diğerleri. (U)Mutsuzlar.
Kapının önünde bekleşenler içeri girmek için çareler düşünürler, allem ederler kullem ederler susuz deveyi kırk günlük yoldan su içirip getirirler, üstüne hendekten ceylan gibi sektirirler. Lakin gelin görün ki içeri girmek için çare bulamazlar. Hepsi içeri girmek istiyor. Evet. Ama yapabildikleri -yaptıkları- yalnızca birbirlerinin sırtına çıkıp kapı deliğinden içeri bakmak, delikten görebildiklerini "söylemek" ve kapıya bir iki tıklatıp kaçmak.
(Bir iki tık deyip geçmemek gerek aslında. Zamanlaması o kadar ilginçtir ki .Bekleşir bekleşirlerde hep önemli olaylar arefesinde "tık"latıverirler. Her tıkın sonunda hep tok bir yumruk iner ya tepemize, neyse...)
Her "tık" sesinde yürekler ağıza gelir, hadi bu kez çözülsün şu prangalar denir.Bir ümit yeşerir. Ama kapı açılıp önüne bakıldığında ardındakiler için sonuç yine hüsrandır, yine hayal kırıklığı.
Yoktur kimse. Oyun heveslisi bir iki UFAK , YARAMAZ yine oyun etmiştir. Yine ortalığı bulandırıp, kısmıştır bir köşede.
Canım ülkemde farklı zaman aralıklarında o"tık" sesi yine duyulur. Bir tık derken, iki tık derken bakmışız alakalı alakasız herkes görüş beyan eder, herkes aklına düşeni paylaşır, kısacası ağzı olan konuşur olmuş.O kadar çok konuşulmuş, o kadar boş konuşulmuştur ki kapının ardındakileri kısıtlayan alanın gitgide nasıl genişlediğini, duvarların daha da yükseldiğini fark etmemiş boş sözlülerin boş bakan gözleri.
Durum hala aynı.
Her boş söz çözümden öte çözümsüzlüğe bir tuğla. Eylemsizlik harç. E duvar örmeye pek meraklı "ufaklıklarda" var. Daha ne ister ki saman altı su yürütenler?
***
"Tık tık"...,"Tık tık..."
Sizde duydunuz mu, yine bir ses geldi kapıdan.
***
5 Ekim 2010 Salı
~~ Deryada damla olabilme çabaları- 1~~
Oku_yorum.
Biri başucumda. Her geçen gün biraz daha zayıflayan hafızama ilaç olabilmesi umuduyla almıştım. Mümin Sekman, Doğan Cüceloğlu ve bir çok kişisel gelişim uzmanının beyin, hafıza, hafıza güçlendirme üzerine yapmış oldukları çalışmalarla desteklenmiş bilgilendirici, heveslendirici, ümit verici.
Ahmet Yıldız'ın "Güçlü Hafıza"sı, çeşitli egzersizlerle hafızamızı güçlendirmeyi vaad ediyor bizlere. Diyor ki; "Unutkan insan yoktur, hafızasının nasıl çalıştığını bilmeyen insan vardır!"
Daha çok beyninin sol kısmını kullanan,soyut kavramlar konusunda - hele de dil öğrenmede, kelime hatırlamada (:( )- sıkıntıları olan biri olarak çok ümit bağladım bu kitaba. Bittiğinde eğer istediğimi alamazsam yazarına güzel bir mektup döşemeyi düşünüyorum.
:)
Henüz bir ilerleme kaydettiğim söylenemez. Azimle okumaya, egzersizleri yapmaya, ümit etmeye devam ediyorum.
Bir diğeri çalışma masamda. Salim kafa isteyen , tarihle olan kötü bağlarımı güçlendirmek ümidiyle her gün mutlaka birkaç sayfa olsa dahi okunan bir yapıt. Abdülhamid çok tartışılan, üzerine çok konuşulan bir padişah. Kimine göre vatan haini, kimine göre tam bir vatansever. Kısaca başlı başına çelişki yumağı bir padişah. Mustafa Armağan'da "Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı" kitabıyla "Kızıl Sultan" olarak anılan Abdülhamid'in bilinmeyen yönlerini yazarak aslında kim olduğunu anlatmış, çelişkiler yumağına bir nebze olsun ışık tutmaya çalışmış.
Buzdağının görünen kısmından öte su altında kalanlar daha kıymetlidir her zaman. Bu kitapla buz dağının görünmeyenini görebilmeyi hedefledik.
Veee,
Otobüste, işte, evde, durakta. Nerede boş kalırsam, orada.
Birincinin ikincisi. Bordo mavi renkleri hayatının merkezine almış insanların kaleminden, hep bir ağızdan "Bize her yer Trabzon" diyenlerin dilinden "BİZE HER YER TRABZON II".
Açıp gelişi güzel bir sayfa seçip önce doya doya kokluyorum, sonrasında dalıveriyorum deryaya.
Birbirinden bağımsız, birbirinden güzel, kimi zaman bir burukluk kimi zaman kocaman bir gülümseme sebebi yazılarla, anılarla dolu içi.
Karadeniz insanının bağlılığını, dik duruşunu, samimiyetini, nüktedanlığını , kıvrak zekasını,hayalerini, çılgınlıklarını, şanssızlığını - şansını, Trabzon'lu olmayıp en Trabzonsporlu olanları, dünyanın neresinde olursa olsun "BORDO" sesine mutlaka "MAVİ" diyecek birilerini bulanların gerçek hikayelerini okumuyoruz, adeta yaşıyoruz satıları arasında dolanırken.
:)
Ucu bucağı yok içine düştüğümüz deryanın. İçinde kaybolmadan, bir parçası olabilmeye niyetlendik. Hayrolsun.
2 Ekim 2010 Cumartesi
Güya şaka..Ucu hep bir kadına dokunan
’Fatmagül’ün suçu yok biz onu Bihter sandık’ ...
Ne kadar aşağılık bir söz.
Bir o kadar aşağılayan söz.
Utanmadan,sıkılmadan eğlencelik diye tribünlerde haykırıyor insanlar bunu. Önünü, ardını gittiği yerleri düşünmeden hem de. Hoş karşı tribündekilere -belkide öz akrabasına- dakikalarca söven adamlar, bunu söylemiş çok mu?
İlk okuduğumda midem bulandı.
Gelip geçer, artık üstünde durulmaz dedim.
Yanıldım.
Daha da iğrenç söylemler dolanmaya başladı ortamlarda öznesi "Fatmagül" olan.
Daha ağır söylemler. Güya komik , güya eğlencelik. Ama öznesi hep kadın olan.
Ayaklar altına alınan, bozuk para gibi pervasızca harcanan hep kadın.
İğrenç duygu ve düşüncelerin aktarımında merkeze yerleştirilen hep kadın.
İsminin ne olduğu önemli değil, yeter ki kadın olsun.
Nede olsa doğuştan suçlu.
Çünkü o kadın.
Tıpkı Güldünya gibi.
Tecavüz eden bir erkek (akrabası).
Suçlu bulan erkek (aile meclisi).
Ölüm emri veren erkek( aile reisi).
Öldüren erkek. (katili).
Ama suçlu "Güldünya".
Çünkü kendini o "korumadı".
Çünkü o Türkiye'de bir kadındı.
Çünkü o sadece kadındı.
Tıpkı barış için çıktığı yürüyüşte aynı bahtsızlığı yaşayan Pippa Bacca gibi.
("Pippa Bacca, sanatçı arkadaşı Silvia Moro ile beraber "Barış Gelini" adıyla, dünya barışı için düzenledikleri ve 8 Mart 2008’de Milano’dan başlayıp Slovenya, Hırvatistan, Bosna, Bulgaristan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Filistin güzergahından Tel-Aviv’de noktalanması planlanan bir yolculuk sırasında, Kocaeli’nin Gebze ilçesine bağlı Tavşanlı Köyü yakınlarında Ballıkayalar mevkiinde tecavüze uğramış ve boğularak öldürülmüştür." Kaynak: Wikipedia )
Üç farklı kadın.
Üç farlı zaman.
Üç farklı yer.
Ama durum aynı.
Üstü örtbas edilen,kabul edilemeyecek. bir iğrençlik .
Ancak şu günlerde bundan daha da vahimi var.
Bu zihnniyeti şakayla (!) karışık sözlerle kanıksama var.
İlkokul çocuklarının bile dilinde sakız olan bir aşağılama var.
Ucu annelerine, ablalarına,teyzelerine, sevgililerine dokunan
Sıradanlaştırma, kabullendirme var !
Önüne geçilmezse daha vahim sözlere dönüşecek bir tavır var.
Yaşamın her alanında, her kesimden insanın dilinde "Fatmagül'ün suçu ne?"
Güya şaka.
Nereden bakarsan bak ucu hep bir kadına dokunan.
Ne kadar aşağılık bir söz.
Bir o kadar aşağılayan söz.
Utanmadan,sıkılmadan eğlencelik diye tribünlerde haykırıyor insanlar bunu. Önünü, ardını gittiği yerleri düşünmeden hem de. Hoş karşı tribündekilere -belkide öz akrabasına- dakikalarca söven adamlar, bunu söylemiş çok mu?
İlk okuduğumda midem bulandı.
Gelip geçer, artık üstünde durulmaz dedim.
Yanıldım.
Daha da iğrenç söylemler dolanmaya başladı ortamlarda öznesi "Fatmagül" olan.
Daha ağır söylemler. Güya komik , güya eğlencelik. Ama öznesi hep kadın olan.
Ayaklar altına alınan, bozuk para gibi pervasızca harcanan hep kadın.
İğrenç duygu ve düşüncelerin aktarımında merkeze yerleştirilen hep kadın.
İsminin ne olduğu önemli değil, yeter ki kadın olsun.
Nede olsa doğuştan suçlu.
Çünkü o kadın.
Tıpkı Güldünya gibi.
Tecavüz eden bir erkek (akrabası).
Suçlu bulan erkek (aile meclisi).
Ölüm emri veren erkek( aile reisi).
Öldüren erkek. (katili).
Ama suçlu "Güldünya".
Çünkü kendini o "korumadı".
Çünkü o Türkiye'de bir kadındı.
Çünkü o sadece kadındı.
Tıpkı barış için çıktığı yürüyüşte aynı bahtsızlığı yaşayan Pippa Bacca gibi.
("Pippa Bacca, sanatçı arkadaşı Silvia Moro ile beraber "Barış Gelini" adıyla, dünya barışı için düzenledikleri ve 8 Mart 2008’de Milano’dan başlayıp Slovenya, Hırvatistan, Bosna, Bulgaristan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Filistin güzergahından Tel-Aviv’de noktalanması planlanan bir yolculuk sırasında, Kocaeli’nin Gebze ilçesine bağlı Tavşanlı Köyü yakınlarında Ballıkayalar mevkiinde tecavüze uğramış ve boğularak öldürülmüştür." Kaynak: Wikipedia )
Üç farklı kadın.
Üç farlı zaman.
Üç farklı yer.
Ama durum aynı.
Üstü örtbas edilen,kabul edilemeyecek. bir iğrençlik .
Ancak şu günlerde bundan daha da vahimi var.
Bu zihnniyeti şakayla (!) karışık sözlerle kanıksama var.
İlkokul çocuklarının bile dilinde sakız olan bir aşağılama var.
Ucu annelerine, ablalarına,teyzelerine, sevgililerine dokunan
Sıradanlaştırma, kabullendirme var !
Önüne geçilmezse daha vahim sözlere dönüşecek bir tavır var.
Yaşamın her alanında, her kesimden insanın dilinde "Fatmagül'ün suçu ne?"
Güya şaka.
Nereden bakarsan bak ucu hep bir kadına dokunan.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)